30 Mart 2016 Çarşamba

Elektrokimyasal Biyosensör Cihazı

Biyosensör Cihazı
Biyosensör Cihazı

Elektrokimyasal Biyosensör Cihazı

TÜBİTAK Bilişim ve Bilgi Güvenliği İleri Teknolojiler Araştırma Merkezi (BİLGEM) ve Gebze Teknik Üniversitesi (GTÜ) iş birliğiyle antikanser ilaçlarının hasta üzerindeki etkisini anında ölçebilen elektrokimyasal biyosensör (MiSens) cihazı üretildi. Cihaz, otomatik ve elektrokimyasal olması açısından dünyada bir ilk olma özelliği taşıyor.
Günümüzde ilaçların tedavi edici etkilerini kısa sürede belirleyebilen yöntemlere duyulan ihtiyaç dolayısıyla ön tarama testlerini yapmak düşüncesiyle TÜBİTAK BİLGEM ve GTÜ tarafından ilk defa gerçek zamanlı elektrokimyasal ölçüm yapabilen otomatize edilmiş biyosensör cihazı tasarlandı.
Cihaz ile DNA yıkımının derecesi kısa sürede ölçülerek, potansiyel antikanser ilaç olarak kullanabilme özelliği belirlenebilecek ve yeni bir tarama metodu kullanarak ön biyolojik aktivite arama testleri yapılabilecek.
Üretilen cihaz, GTÜ Kimsayal Analiz - Biyolojik Etkinlik Test Laboratuvarı'nda başta kanser ilaçlarının DNA üzerindeki etkileri olmak üzere birçok tıbbi analizde kullanılabilecek.
Cihaz, akademik çalışmanın ürüne dönüşmesinin başarı öyküsüdür
Cihazın GTÜ'de düzenlenen teslim töreninde konuşan Rektör Prof. Dr. Haluk Görgün, üretilen cihazın Türkiye için bir araştırmanın, bir akademik çalışmanın ürüne dönüşmesinin başarı öyküsü olduğunu söyledi.
Prof. Görgün, biyonsesörün, kimya bölümü öğretim üyeleri ve BİLGEM'deki araştırmacıların dünyanın en önemli problemlerinden biri olan kanser hastalığının tedavisinde kullanılan ilaçların geliştirilmesinin maliyetinin ve kullanılan ilaçların hasarının azaltılmasına yönelik geliştirilmiş bir cihaz olduğunu belirtti.
Görgün ayrıca, "Geliştirilen biyosensör, kanser tedavisinde kullanılan ilaçların insan vücudundaki DNA'ya hasar verebilecek özelliklerini belirleyebilecek bir cihazdır." dedi.
TÜBİTAK BİLGEM Başkanı Prof. Dr. Hacı Ali Mantar ise TÜBİTAK BİLGEM ve GTÜ iş birliğiyle gerçekleştirilen bu çalışma kapsamında, gerçek zamanlı elektrokimyasal ölçüm yapan bir cihaz geliştirdiklerini belirtti.
Bu çalışmanın, akademik iş birliği kapsamında somut bir çıktı ve etki değeri yüksek olması açısından önemli olduğunu vurgulayan Prof. Mantar, "İnşallah bundan sonraki çalışmalar da somut çıktılarla sonuçlanır. Bunun benzerlerinin çıkmaması için hiçbir engelimiz yok." ifadesini kullandı.
Konuşmaların ardından elektrokimyasal biyosensör (MiSens) cihazı, Prof. Mantar tarafından GTÜ Rektörü Prof. Görgün'e teslim edildi.
Cihaz, milli ve yerli olarak üretildi
TÜBİTAK BİLGEM Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü (UEKAE) Hesaplamalı Biyoloji ve Güvenlik Uygulamaları Birim Sorumlusu ve Elektrokimyasal Biyosensör Projesi Birim Yöneticisi Dr. Yıldız Uludağ, AA muhabirine yaptığı açıklamada, projenin endüstriyel tasarımcı, elektronik, makine, kimya ve yazılım mühendisleri, molekülel biyoloji ve genetik uzmanına kadar geniş yelpazede bir ekip tarafından tasarlanıp üretildiğini söyledi.
Biyosensör (MiSens) cihazının elektrokimyasal ölçüm yapan, dünyada ilk defa tamamen otomatik olarak çalışan ve en küçük boyuttaki cihaz olduğunu belirten Uludağ, şöyle devam etti:
"Cihaz çok farklı amaçlarda da kullanılabilir. Ar-Ge faaliyetleri, sağlıkta tıbbi tanı ve hastalık işaretlerinin tesbiti için. Mesela kan içerisinde kanser biyo-işaretleri var mı yok mu analizi veya gıda analizlerini bu cihazla yapmak mümkün. Bu cihazın Ar-Ge'de kullanılmasında Gebze Teknik Üniversitesi ile yaptığımız iş birliği yeni ilaç geliştirilebilmesi için bu moleküllerin insan hücresinde bulunan DNA'da hasara yol açıp açmadıkları çok önemli bir kriter. Normalde konvansiyonel yöntemlerle uzun, pahalı süreçlerle yapılan bu işlemleri bizim cihazımız ile hızlı otomatik ve seri bir şekilde yapmak ve böylece çok sayıda molekülü hız bir şekilde taramak mümkün. Bu cihaz tamamen BİLGEM Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü (UEKAE) altyapısı kullanılarak milli ve yerli olarak üretilmiş bir cihaz. Şu anda cihazımız BİLGEM tarafından Ar-Ge amaçlı üretilip, satılmaya hazır. İsteyen BİLGEM'e parasını ödeyip, cihazı kullanabilir."

10 Ocak 2016 Pazar

Talibova'nın eşi Türkiye'ye özel uçakla getirildi

Sevil Talibova, ecmo
Sevil Talibova Ecmo

Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Yüksek Meclisi Başkanı Talibov’un eşi, bir ilke imza atılarak vücut dışı yaşam desteğiyle Ankara’ya getirildi.Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Yüksek Meclisi Başkanı Vasıf Talibov’un eşi Sevil Talibova’nın domuz gribi şüphesiyle kaldırıldığı hastanede durumu ağırlaşınca, Nahçıvan’daki yetkililer, Ankara’ya ulaşarak Sağlık Bakanlığı’ndan yardım istedi. Akciğerinde hasar tespit edilen Sevil Talibova’nın, vücut dışı yaşam desteğiyle Ankara’ya getirilmesiyle bir ilke imza atıldı. Gözlem altında tutulan Talibova’nın durumu iyiye gidiyor.

Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Yüksek Meclisi Başkanı Vasıf Talibov’un 55 yaşında diyabet hastası eşi Sevil Talibova, geçirdiği gribal enfeksiyonun ardından durumu kötüleşince Nahçıvan’da hastaneye kaldırıldı.
 

Domuz gribi şüphesiyle tedavisine başlanan Talibova, gözlem altında tutulduğu hastanede durumu ağırlaşınca, yetkililer Türkiye Cumhuriyeti sağlık Bakanlığı’ndan yardım istedi.

Talebe olumlu yanıt
Yardım talebi üzerine Sağlık Bakanlığı Acil Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Doç. Dr. Selçuk Gedik, Ankara Üniversitesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Rüçhan Akar ile bağlantı kurarak hastaya yardımcı olup olamayacaklarını sordu. Akar’dan gelen olumlu yanıt üzerine hastanın İbn-i Sina Hastanesi’ne getirilip tedavi edilmesi için gerekli hazırlıklar başlatıldı. Akar, Doç. Dr. Serkan Durdu ve perfüzyonist Emre Özsoy önceki gece beraberlerinde 1 doktor ve iki sağlık personeli ile apar topar, Nahçıvan’a ulaştı. Telefonda alınan bilgiler doğrultusunda hastanın transferi için gerekli malzeme ve ekipman da Nahçıvan’a getirildi.

Burada Talibova’nın Azeri doktorundan detaylı bilgileri alan ekip, hastada AKUT Respiratuar Distres Sendromu (ARDS) yani yoğun akciğer hasarı geliştiğini, hastaya solunum cihazına bağlayabilmek için ağızdan nefes borusuna ulaşan bir boru takıldığını ve yapay solunum cihazına bağlandığını ancak durumunun ağırlaştığını öğrendi.

Gece boyu koşturmaca
Talibova’yı Ankara Üniversitesi İbn-i Sina Hastanesi’ne nakletmek için gerekli hazırlıkları tamamlayan ekip için, bu saatten itibaren stresli bir koşturmaca başladı. Talibova, önce ECMO adı verilen vücut dışı yaşam desteğine bağlandı ve bütün vücut parametreleri normale döndürüldü. Daha sonra uçağa bindirilen Talibova, Sağlık Bakanlığı ve Ankara Üniversitesi Kalp ve Damar Cerrahisi ekibi Nahçıvan’dan bir anestezist eşliğinde dün sabah Ankara’ya indirildi.

Başka bir uçakla geldiler
Vasıf Talibov ve çocukları ile yakınları da Talibova’nın arkasından başka bir özel uçakla Ankara’ya geldi. Yetkililer, İbn-i Sina Hastanesi Reanimasyon Ünitesi’nde gözlem ve tedavi altına alınan Talibova’nın durumunun iyiye gittiğini ancak taburculuğu ile ilgili bir öngörüde bulunmanın zor olduğunu, bir iki hafta içinde Talibova’nın ECMO’dan çıkarılmasının gündeme gelebileceğini bildirdi.

 Türkiye’de bir ilk oldu
Talibova, Türkiye’de yurtdışından ECMO yapılarak getirilen ilk hasta oldu. Talibova’nın başarılı transferi, Sağlık Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Dışişleri Bakanlığı ve özel sektör işbirliğinde gerçekleştirildi. Koordinasyon ve organizasyon ise Doç Dr. Gedik’in kontrolünde yapıldı

21 Ağustos 2015 Cuma

YENİ NESİL FITIK YAMASI

YENİ NESİL FITIK YAMASI

Yeni nesil kompozit meshler ile ameliyat sonrası operasyonlara gerek kalmadan birçok riskin azaltılarak hastaların yaşam kaliteleri yükseltilecek. Aynı zamanda, fıtık yamaları ithalatının önlenmesi ve ilk iki yıl içinde 40 farklı ülkeye ihraç edilmesi öngörülüyor.


TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM) Kimyasal Teknoloji Enstitüsü (KTE) yürütücülüğünde, TÜBİTAK MAM Malzeme Enstitüsü (ME), Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile Altaylar Medikal işbirliğiyle, alanında ilk yeni nesil kompozit meshler geliştirildi.
2014 yılında başlayan TEYDEB 1505 projesi kapsamında üretilen yerli meshlerin, Türkiye’nin %85 dışa bağımlı olduğu tıbbi cihaz sektöründe, özellikle fıtık ameliyatlarında kullanılan ve ithal edilen katma değeri yüksek meshlere alternatif olması, yeni nesil çok işlevli fıtık yamaları ithalatını önlemesi ve ilk iki yıl içerisinde 40 farklı ülkeye ihraç edilmesi öngörülüyor.
TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi Kimyasal Teknoloji Enstitüsü (KTE) Müdür Yardımcısı ve Başuzman Araştırmacısı Dr. Serdar Sezer’in yürütücülüğünde geliştirilen ürün grupları sayesinde, hem ekstraperitonal hem de intraperitonal uygulamalarda mevcut fıtık yamalarında karşılaşılan komplikasyonları önleyen doku ile uyumlu, biyobozunur, anti-adhezif, antibakteriyel ve kanamayı durdurucu özellikte geliştirilen kompozit ürünler sayesinde, post operatif operasyonlara gerek kalmadan birçok riskin azaltılarak hastaların yaşam kalitelerinin yükseltileceği belirtildi.
Kısa Sürede Milli Bir Marka Oluşturması Öngörülüyor
Mesh projesi kapsamında kullanılan hammaddelerden özellikle biyobozunur polimer pre-pilot üretiminin Türkiye’de ilk defa kurulduğunu belirten Dr. Sezer, yamalara kanama durdurucu özellik kazandıran hemostatik ürün gruplarının da üretildiğini belirtti. Geliştirilen tüm süreçlerin yenilikçi ve maliyet düşürücü malzemeler/teknikler içermesinden ötürü patent başvurularının yapıldığı proje kapsamında, kompozit meshlerin çok kısa sürede milli bir marka oluşturacağı öngörülüyor.
2013 yılında TÜBİTAK MAM ile işbirliği protokolü imzalayan Altaylar Medikal Firması, proje başlangıcında cerrahi operasyonlarda kullanılmak üzere yeni nesil kompozit ve biyobozunur malzemelerin ülkemizde yerli olarak üretilmesini öngörerek, dünyada ilk defa özgün yapıda elde edilmesi düşünülen ürünler ile önemli bir prestij kazanılmasını hedefledi. Projenin 24 ay gibi kısa bir sürede hammaddeden son ürüne kadar olan üretim prosesleri ile pre-klinik çalışmalarının tamamlanmasını interdisipliner proje ekibinin uyumlu çalışmasına bağladığını belirten Dr. Sezer, proje ekibinden Ecz. Selçuk Haydanlı (Altaylar Medikal), tıp doktorları Prof. Dr. Abdullah Sağlam (Danışman), Doç. Dr. Ali Aktekin, Doç. Dr. Fügen Aker (Haydarpaşa Numune Eğitim Ve Araştırma Hastanesi) ve Kimya Mühendisleri Prof. Dr. Ülker Beker, Doç. Dr. Hacer Doğan (KTE), Prof. Dr. Faruk Yılmaz (GTE) Y. Biyomedikal Mühendisi Ümran Aydemir Sezer (ME) ile Kim. Müh. Dr. Alican Vatansever, Dr. Merve Gürtekin Seden, Y. Kimyagerler Vildan Şanko, Kevser Öztürk, İsa Şahin, Zeynep Koçer’e (KTE) ve Teknisyenler Handan Karakale, Nevin Bekir, Zekai Korlu, Mustafa Candemir’e (KTE) teşekkürlerini sundu.

27 Eylül 2013 Cuma

GRİPTEN KORUNMANIN YOLLARI VE YÖNTEMLERİ

GRİBE YAKALANMAMAK İÇİN ALINACAK ÖNLEMLER

1) Çok kalabalık ortamlardan uzak durmaya çalışın. Özellikle gribe yakalanabileceğiniz ortamlardan.
2) Kişisel hijyeninize dikkat edin.
3) Virüslerin vücuda en kolay giriş yolu yüzümüz. Yüzünüze dokunurken dikkatli olun.
4) Ellerinizi temiz tutmaya çalışın, sık sık yıkayın bunu da alışkanlık edinin. Bildiğiniz gibi virüs el ve cansız nesnelerle temas yoluyla bulaşıyor.
5) Eğer ellerinizi yıkamaya imkanınız yoksa dezenfektanları kullanın.
6) Düzenli egzersiz yapmaya özen gösterin. Spor yapmak bağışıklık sisteminizi güçlendirir.
7) Grip belirtileri kendini göstermeye başladıysa mutlaka dinlenin.
8) Ateşinizin çıkıp düştüğünü fark ettiyseniz en az 1 gün dinlenin.
9) Sıcaklıkların yavaş yavaş düşmeye başladığı dönemler grip aşısı yaptırmanın tam zamanı.
10) Beslenmenize ve yediğiniz öğünlere dikkat edin.
11) Moralinizi yüksek tutun! Gülüsemek bağışıklık sisteminin güçlenmesinde yardımcı olur.


GRİBE YAKALANMAMAK İÇİN YENİLMESİ TÜKETİLMESİ GEREKEN BESİNLER

Gripten korunmak için bu meyveleri tüketebilirsiniz.
ELMA: Amasya başta olmak üzere birçok ilimizde üretilen elma baş ağrısına iyi gelir, kan şekerini düşürür. Hastalıklardan korur.
MUZ: Kalp hastalıklarına, dolaşım ve sindirim sistemine iyi gelir. Uykudan önce yendiğinde rahat bir uyku verir. Yorgunluğa karşı da etkili olan muz beyne serotonin salgılatarak mutlu eder.
PORTAKAL: C vitamini yönünden oldukça zengindir. Bağışıklık sistemimizi güçlendirerek hastalıklara karşı korur. Portakal içerdiği A, B1, B2, P vitaminleri, potasyum, kalsiyum ve magnezyum yönünden de zengindir.
NAR: Antioksidan kapasitesi zengin olan nar önemli miktarda da potasyum, A, C, B2 vitamini ve niasin içermektedir. Bu sayede bağışıklık sistemimizi güçlendirerek vücudumuzu hastalıklara karşı korur. Kanseri önlemeye yardımcı olur. Kan yapıcı, idrar söktürücü, enerji verici özelliği bulunmaktadır.
MANDALİNA: Zengin C vitamini içeriğiyle, soğuk algınlığına, nezle ve gribe karşı savunma mekanizmamızı güçlendirir. Ayrıca bazı besinlerden aldığımız demiri aktif hale getirerek bilişsel performansı arttırır.
KİVİ: Bir adet kivi günlük C vitamini ihtiyacını karşılamaya yeter. C vitamini dışında A, B1, B2 vitaminleri, fosfor, kalsiyum, demir ve protein içerir. Grip ve nezle gibi kış hastalıklarına iyi gelir, kanser önleyici özelliklere sahiptir.
AYVA: A, B1, B2, C vitamini içerir. Ağız kokusunu giderir. Kusmayı önler. İshale iyi gelir.
KAN PORTAKALI: Suyunda antioksidanlar bulunur ve bunlar damarları güçlendirir. Bu sayede kalbin zarar görmesini engeller. A, C ve E vitamini bulunur. Kolesterolü düşürür.
BİTKİ ÇAYLARI: Bilindiği üzere grip ve soğuk algınlığına karşı etkili yöntemlerden biri de bitki çaylarıdır. Vücudun direncini arttırmak için bu bitki çaylarını içebilirsiniz.
Melisa, adaçayı, dağçayı, ekinezya, tıbbi nane gibi şifalı bitkilerin günde 2 bardak şeklinde düzenli tüketilmesi kendinizi gripten korumanın en etkili yöntemidir.

24 Eylül 2013 Salı

DÜNYANIN EN BÜYÜK HASTANESİ

DÜNYANIN EN BÜYÜK HASTANESİ
DÜNYANIN EN BÜYÜK HASTANESİ

DÜNYANIN EN BÜYÜK HASTANESİ

Ankara'nın gelişim aksında, yaklaşık 1 milyon 200 bin metrekare arazi üzerinde inşa edilecek olan Ankara Bilkent Entegre Sağlık Kampusu Projesi, 9 dal hastanesini içeren, toplam 3 bin 662 yatak kapasitesine sahip bir entegre sağlık kampusu olacak. Bünyesinde; 562 yataklı Genel Hastane, 1144 yataklı Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi, 441 yataklı Kalp Damar Hastalıkları Hastanesi, 100 yataklı Yüksek Güvenlikli Adli Psikiyatri Hastanesi, 588 yataklı Onkoloji Hastanesi, 507 yataklı Nöroloji Hastanesi, 300 yataklı Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi bulunduran kampüsün toplam kapalı inşaat alanı 1milyon 129 bin 289 metrekare olacak.
BAŞBAKAN: "11 YILLIK HAYALİM"
BİLKENT ENTEGRE SAĞLIK KAMPÜSÜ
BİLKENT ENTEGRE SAĞLIK KAMPÜSÜ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Hiç vakit kaybetmeden çalışmalara başladık ve işte bugün, planladığımız 15 hastaneden biri olan, Ankara Bilkent Şehir Hastanesi'nin temel atma törenini gerçekleştiriyoruz. Ancak, Perşembe günü imza töreninde de ifade ettim; Şehir Hastaneleri Projesi benim 11 yıllık hayalim ve bu büyük hayali gerçeğe dönüştürürken, temel atma heyecanını da bizzat yaşamak istedim.  Önümüze çıkan, çıkartılan tüm engelleri aşarak, projeyi fiilen başlatma, temel atma aşamasına getirmiş olmanın memnuniyetini hep birlikte bugünyaşıyoruz. Projenin şimdiden hayırlı olmasını diliyorum. Attığımız temelin, bir an önce yükselmesini, yapının bir an önce tamamlanmasını ve milletimize hizmet verir hale gelmesini yürekten temenni ediyorum. Başta Sağlık Bakanlığımız olmak üzere, bu büyük projede görevalacak herkese de şimdiden şükranlarımı ifade ediyor, başarılar diliyorum. Standart yatak sayısı 3 bin 662 olan, acil, yoğun bakım, ameliyathane dahil tüm birimleriyle birlikte toplam yatak kapasitesi 4 bin 376'ya ulaşan bu dev hastane, ihtiyaç duyulan her türlü donanıma da sahip olacak. Bu dev tesis, genel hastanenin yanı sıra, fizik tedavi-rehabilitasyon ve adli psikiyatri başta olmak üzere, pek çok bağımsız bölümü de bünyesinde barındırıyor. Bir vatandaşımız, işi düşüp de bu kampüse girdiğinde, inşallah, olağanüstü bir durum olmazsa, bütün işlerini, bütün işlemlerini bu kampüs içinde halledecek, Allah'ın izniyle şifa bulmuş halde evine dönebilecek. Hastayı daha da hasta hale getiren, yoran, bezdiren bir sağlık hizmeti anlayışını zaten 11 yıllık dönüşüm içinde ortadan kaldırmıştık. Şimdi, bu şehir hastaneleriyle, sağlık hizmetinin kalitesini daha da artırıyor, bütün imkanları bir araya topluyor, hizmet alımını, hizmet sunumunu çok daha kolaylaştırıyoruz."
"ANKARA SAĞLIĞIN DA BAŞKENTİ OLACAK"
Ankara'da yapılacak ikinci bir şehir hastanesiyle, daha önce söz verildiği gibi Başkenti sağlığın da başkenti konumuna yükselttiklerini dile getiren Başbakan Erdoğan, Ankara'daki bu kampüslerin, sadece bulundukları şehre değil, çevre şehirlere de hizmet vereceğini belirtti.
Sağlık hizmetlerini ilçelere, köylere kadar yaygınlaştırdıklarını söyleyen Başbakan Erdoğan, "Ama ihtiyaç hasıl olduğunda, komşu şehirlerdeki kardeşlerimiz bu hastanelere gelecek, hem hasta, hem hasta yakını, hiçbir eziyet çekmeden, bir tek kampüs içinde en kaliteli hizmetialacaklar. 15 şehir hastanemizi tamamladığımızda, ben inanıyorum ki, Türkiye'de sağlık hizmetiyeni bir dönüşüm evresini daha geride bırakmış olacak.Şehir hastanelerimizin tamamlanmasıyla, devam eden diğer sağlık projelerimizin tamamlanmasıyla, inşallah Türkiye,sosyal devlet olma yolundaen iyi, en kaliteli sağlık hizmetini verme konusunda, dünyada daha üst seviyelere yükselmiş olacak. Bir hayalin, somut gerçeğe dönüşmesi için sabırsızlıkla bekleyeceğimi, bu temelin ve diğer şehir hastanesi projelerimizin her aşamada takipçisi olacağımı ifade ediyor, sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum."
Açılış konuşmalarının ardından Başbakan Erdoğan, bakanlar, milletvekilleri ve DİA İnşaat Yönetim Kurulu Üyelerinden oluşan protokol üyeleri temel atma butonuna basarak, bir hayalin gerçeğe dönüşmesi için ilk startı verdi.
TESİSİN İNŞAATI NİSAN 2016'DA BİTİRİLECEK
Başbakan Erdoğan, butona basmadan önce ise yüklenici firma DİA İnşaat Yönetim Kurulu Onursal Başkanı Sn.Abdolbari Gozal ile sıkı bir pazarlık yaptı. Sözleşmenin 42 ay üzerine olduğunu bildiren Başbakan Erdoğan, "Bir Türk'e bu yakışmaz. Dolayısıyla bunu öne çekmemiz lazım. 36 diyor müteahhit firma. Bakanım da 30 ayı geçmemeye çalışıyoruz, diyor. Önümüzde maket var. 24 saat mesai yapacağız. Aynı anda diğer bölümde de çalışmalar başlayacak. Proje zaten hazır. Süratle bu işi yürütmeliyiz. Şu mevsimi kaybetmemeliyiz. Azmin elinden hiçbir şey kurtulmaz" diye konuştu.
DİA İnşaat Yönetim Kurulu Onursal Başkanı Gozal ise bu teklif üzerine, "Sizden alacağımız enerji ve duanızla 24 saat söz veriyoruz. Nefesimizle çalışacağız. 36ay hedefimiz. 30 ay başımız üstüne" yanıtını verdi.
Sıkı pazarlığın sonucunda Başbakan Erdoğan, "İnşaatın bitim tarihi bu durumda İnşallah 2016'nın nisanı demek oluyor. 2016'nın inşallah Nisan'ında bu büyük kampüsü şehir hastanesini hep birlikte açacağız. Hayırlı olsun diyor, temeli atıyoruz" diyerek, diğer protokol üyeleri ile birlikte temel atma butonuna bastı.
DİA Yönetim Kurulu Onursal Başkanı Gozal, törenin sonunda Başbakan Erdoğan'a günün anlam ve önemine uygun olarak özel bir"Steteskop" hediye etti.
DEV TESİSİ DİA ALTYAPI YATIRIMLARI VE İNŞAAT A.Ş. İNŞA EDECEK
Bu dev sağlık kompleksi, Yönetim Kurulu Başkanlığını Murat Çeçen ile Hassan Gozal'ın yürüttüğü DİA İnşaat tarafından inşa edilecek. Türkiye'de Mersin Entegre Sağlık Kampüsü ile yurtdışında yüksek yapılardan otellere dek geniş bir yelpazede inşaat projeleri yer alan DİA İnşaat, yatırım süresi 42 ay olarak planlanan Bilkent Sağlık Kampüsünde 25 yıl da çeşitli hizmetler gerçekleştirecek. DİA İnşaat, ünlü mimar Zaha Hadid tasarımı Heydar Aliyev Merkezini Türk mühendis ve mimarları ile hayata geçirerek Wallpaper dergisi tarafından "En İyi Tasarım Ödülü"ne layık görülerek, eşsiz mimarisi ile Time ve Financial Times gibi prestijli yayınlarda yerini almıştır. Ayrıca DİA İnşaat, tasarımını kendi mimari ekibiyle üstlenerek inşa ettiği Alev Kuleleri Projesi ile de MIPIM Ödülleri'nde  "Dünyanın En İyi Otel ve Turizm Tesisi Ödülü"ne sahip olmuştur. Engineering News Record (ENR) listesinde Dünya'nın en büyük 120nci uluslararası müteahhiti ve 191inci uluslararası tasarımcısı olarak yerini alan DİA İnşaat, 7500 çalışanı ve profesyonel yönetici kadrosuyla, Azerbaycan dışında K.Irak, Libya ve Türkiye'de de yeni projeleriyle faaliyetlerine devam etmektedir.
YENİ SAĞLIK BAKANLIĞI BİNASI DA İNŞA EDİLECEK
Kampus içerisinde aynı zamanda Yeni Sağlık Bakanlığı Hizmet Binası, Kongre Merkezleri ve Ticari Alanlar, Klinik Otel ve Teknik Hizmetler Binası yer alacak. Hizmete girdiğinde 1.350 doktor, 2.750 hemşire, 4.000 gayrı sıhhi personel ve 2.600 Sağlık Bakanlığı personeli olmak üzere toplam 10.700 çalışana ev sahipliği yapacak olan Sağlık Kampusu, günlük 5.000'i acil olmak üzere 25.000 hastaya hizmet verecek.

12 Nisan 2013 Cuma

KADAVRADAN RAHİM NAKLİ - DERYA SERT


KADAVRADAN RAHİM NAKLİ - DERYA SERT
KADAVRADAN RAHİM NAKLİ - DERYA SERT


KADAVRADAN RAHİM NAKLİ - DERYA SERT

Antalya'da 8 Ağustos 2011'de 7 saat süren operasyon sonunda dünyanın ilk kadavradan rahim nakli yapılan 23 yaşındaki Derya Sert'in başlatılan embriyo transferinin ardından hamile kaldığı açıklandı. Sert, bu yolla hamile kalan ilk kadın olarak tıp literatürüne geçti.

Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Hastanesi'nde dünyada kadavradan rahim nakli yapılan ilk kişi olan Derya Sert'e yapılan embriyo transferinde başarı sağlandı. Daha önce birçok ülke doktorlarının canlı vericiden denediği fakat başarılı olamadığı rahim naklini kadavradan alarak gerçekleştiren ve dünya tıp literatürüne giren ekip, geçen 31 Mart'ta embriyo transferi işlemini başlatmış, bunu 2 Nisan Salı günü kamuoyuna açıklamıştı.

Bugün Hastane Başhekimi Prof. Dr. Mustafa Ünal tarafından yapılan yazılı açıklamada şöyle denildi:

"Önceki bilgilendirmede de belirttiğimiz üzere 8 Ağustos 2011 tarihinde Akdeniz Üniversitesi Hastanesi'nde Dünyanın kadavradan rahim nakli yapılan ilk hastası Derya Sert'e embriyo transferi yapılmıştı. Yaklaşık 2 haftalık süreç içerisinde erken test sonuçları, beklenen gebelik bulguları ile uyumludur. Hastanın şu anda sağlık durumu iyidir. Önümüzdeki süreçte gelişmeler hakkında bilgilendirmeler devam edecektir."



3 Nisan 2013 Çarşamba

İLK YERLİ KANSER İLACI - KANSER İLACI - EVORABİN


KANSER İLACI EVORABİN
KANSER İLACI EVORABİN


İLK YERLİ KANSER İLACI - KANSER İLACI - EVORABİN

Sağlık Bakanlığının kanser tedavisi gören yüz binlerce hasta için yürüttüğü çalışmada, ''bilimicin'' ve ''evorabin'' adlı iki yerli kanser ilacı üretildi.

Çalışmayla yüksek fiyatlara ithal edilen, zaman zaman bulunamayan veya fiyatları karaborsada 20 katına kadar çıkan ilaçlar Türkiye'de üretildi.
 
Sağlık Bakanlığı İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu yetkililerinin yerli ilaç firmalarının temsilcileriyle görüşmesi sonrasında başlatılan çalışmada, lösemi tedavisinde kullanılan ''biomicin''in yerine ''bilimicin''üretildi. Diğer ilaç ise ''evorabin'' oldu.

Kutusu 4 bin 241 lira olan ''prunethol''ün yerine üritelin ''evorabin'' çok daha uygun fiyatla piyasa bulunabilecek. Ruhsat işlemleri tamamlanan her iki ilaç için SGK'dan onay bekleniyor.

İlaçlar, SGK'nın onaylaması halinde geri ödeme listesine girecek. Yerli üretim sayesinde hastalar artık ilacını ücret ödemeden alabilecek. Hastalar reçeteleriyle dilediği zaman istediği eczaneden ilaçlarını temin edebilecek.

Kaynak: A.A.

YAPAY KEMİK, YAPAY KIKIRDAK


YAPAY KEMİK, YAPAY KIKIRDAK
YAPAY KEMİK, YAPAY KIKIRDAK


YAPAY KEMİK, YAPAY KIKIRDAK

Hacettepe Teknokent'te faaliyeti sürdüren bir firma, vücuda uyumlu sentetik kemik ve kıkırdak üretti. Üretilen malzeme, kanser veya kazaların yol açtığı travmalarda oluşan kemik ve kıkırdak kayıplarında kullanılabiliyor.


Vücuda uyumlu sentetik kemik ve kıkırdak üreten firmanın Bilimsel Operasyonlar Direktörü ve HÜ Biyomühendislik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Halil Murat Aydın, 2009'dan bu yana temel olarak seramik ve polimer tabanlı, doku mühendisliği yaklaşımıyla iyileşmeyi sağlayan ürünleri ürettiklerini ve bu yıl da Almanya'da ilk vaka çalışmalarına başladıklarını söyledi.

"Patentlerimiz var ve Türkiye'de alanımızdaki tek üreticiyiz" diye konuşan Aydın, şunları söyledi:
"Farklı formülasyonlardaki malzemelerimiz sert doku kayıplarında, travma veya kanserli bir dokunun alınması ile oluşan bir bozulma durumunda kullanılabiliyor. Farklı endikasyonlar ve farklı bölgeler için toz, granül, oyun hamuru ya da enjekte edilebilir formlarda seramik, polimerik ve kompozit yapılarda ürünlerimiz var. Bu ürünler doku mühendisliği tabanlı yeni bir teknoloji ile çalışıyor. Normal şartlarda iyileşmeyecek büyüklükte kemik kayıplarında, insandan alınan hücrelerle birleştirilerek de uygulama yapılabiliyor. Cerrah kayıbın olduğu alana ulaştıktan sonra malzememizi kemik iliği, kan, hastanın kendi kemiği gibi farklı elemanlarla birleştirebiliyor. Vücudun iyileşmesine yardımcı olmak için ürettiğimiz kemik ya da kıkırdak onarıcı malzeme, hücrelere bir ev görevi yapıyor. Hücreler bu eve yerleşiyor. Eve uyum sağlayınca kemik, kıkırdak, yumuşak doku onarılmaya başlıyor.

Bizim malzemelerimizin herhangi bir hastalık bulaştırma riski yok. Genelde 3 ila 6 ayda yeni doku oluşuyor ve ardından bizim malzememiz eriyerek yerini doğal dokuya bırakıyor ve bu sayede hastayı bir kez daha ameliyat edip onarıcı malzemenin alınmasına gerek kalmıyor."

Vücuda uyumlu sentetik kemik ve kıkırdağın, kırıklarda, travmalarda, el, ayak çene ve omurga cerrahisinde, eklem kıkırdağında görülen hasarlarda kullanılabildiğini anlatan Doç. Dr. Aydın, "Bu malzemeler ileri yüzey ve yığın özellikleri sayesinde iyileşmeyi hızlandırmakta ve metal implantlardaki gibi ikinci bir ameliyatla alınma ihtiyacını ortadan kaldırmaktadır" dedi.

CERRAHLAR İNANMADI
Suprabone adını verdikleri ilk ürünün piyasaya verilmesinin ardından geçen yaklaşık 4 yıllık süreci anlatan Aydın, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Cerrahlar, Türkiye'de böyle bir malzemenin üretiliyor olmasına dahi inanmıyorlardı ancak yakın zamanda bu kadar vakadan almış olduğumuz çok iyi sonuçlar neticesinde ürünlerimize güven de oldukça arttı ve her geçen gün vaka sayılarımız ve ürün çeşitliliğimiz de buna paralel artıyor.

Öncelikle bu ürünler oldukça büyük bir bilgi birikimi ve yatırımın sonucunda elde edilmiş ürünler, CE belgesine sahip olup tüm Avrupa'da satılabilecek standartlara da sahip. Almanya'da bu yıl ilk vaka çalışmalarımız başladı. Belgelendirme kuruluşumuz İngiliz Standartları Enstitüsü'dür. CE belgemizde bu bellidir ve kalitemizin bir göstergesidir. Olabilecek en üst standartlarda üretim yapmakta olduğumuz bu belgelerimizle tespit edildi. Tüm bunların yanı sıra bu tür katma değeri yüksek ürünlerin Türkiye'de üretiliyor olması başlı başına desteklenmesi gereken bir efor. Kimi zaman daha iyi performans bile gösteren bu ürünleri çok yüksek fiyatlarla yabancı firmalardan almanın bir anlamı yok. Türkiye'de artık çok ileri biyomalzemelerin de üretilebileceğinin bir gösterdik."

20 Şubat 2013 Çarşamba

WHO UYARIYOR FELÇLİ HASTA SAYISI ARTACAK

WHO UYARIYOR FELÇLİ HASTA SAYISI ARTACAK
WHO'nun verilerine göre Türkiye'de her yıl tahmini 100 binin üzerinde kişi felç geçiriyor, felçin temelinde ise sağlıksız beslenme ve yüksek tansiyon yatıyor. Rakamlar bu haliyle dahi ürkütücü iken, Dr. Köksal Holoğlu ise felç ile ilgili daha korkutucu bir iddiayı gündeme getirdi...


Çoğu zaman kimimizin telavuz ederken dahi çekindiği bir hastalık; Felç... yani diğer bir adı ile de 'inme'. İnsanoğlunu çaresiz bırakan, sosyal yaşantısından koparan, uzun yıllar yatağa ve başkalarına mahkum eden bir hastalık. 

NÖROLOGLARDAN TAM DESTEK!
Holoğlu'nun insanın tüylerini ürperten bu iddiasına Türkiye'nin Nöroloji alanın önde gelen isimlerinden de destek geldi.
Doç. Dr. Serdar Dağ, Holoğlu'nun öne sürdüğü iddiada yer alan tahminin iyimser olduğunu ifade ederken, Doç. Dr. Yakup Krespi ise ülke nüfusunun giderek yaşlandığını ve bunun mümkün olabileceğini söyledi.

Holoğlu'nun iddiasına en çarpıcı destek ise Türk Nöroloji Derneği II.Başkanı Şerefnur Öztürk'ten geldi. Öztürk, felç üzerine yayınlanan istatistiklerin her yıl giderek arttığını belirterek, yayınlanan başka bir istatistiğe göre ise her gün 6 kişiden 1'inin felç geçirdiğini bunun da her 3 dakikada bir olarak gerçekleştiğini söyledi.

HOLOĞLU İYİMSER KONUŞMUŞ, BENCE DAHA FAZLA!
Dr. Holoğlu'nun iddiasını iyimser olarak niteleyen Doç. Dr. Serdar Dağ, bir takım veriler göz önünde bulundurulduğunda Türkiye'de felç geçirme riskinin çok yüksek olduğunu belirterek 'o yüzden 10 yıl içinde her aileden 1 kişi felç geçirecek iddiası az bile' dedi.

Tıkalı damarın kalpte olması halinde kalp krizi, beyinde olması halinde ise felç geçirilmesine sebep olabileceğini ifade eden Doç. Dr. Dağ, artık kalpteki tıkalı damarların By-pass ameliyatı ile bir şekilde açıldığını ve krize karşı önlemlerin önceden alındığını ancak beyindeki damarların durumu ile alakalı vatandaşın kontrollerini yaptırıp öncü tedbirler almadığını belirterek, '' Beyni besleyen damarlara baktırıp bunları gerekirse temizlettirmek lazım. Çünkü en çok şahdamarlarında pıhtılar oluşuyor. Bu damarların genellikle yüzde 80'ni tıkalı oluyor ama bunu stent takıp temizlettirmek mümkün. Aynı kalpte olduğu gibi böyle bir uygulama yaygınlaşsa belki de felç geçirme oranı azalacak.'' şeklinde ifade etti.

BEYNE KALP KADAR ÖNEM VERMİYORUZ
Herkesin chek-up yaptırmaya gittiğinde 'Aman kalbimde, karaciğerimde bir şey var mı?' diye sorduğunu, ama kimsenin 'Beynimde bir şey var mı?' diye sormadığını dile getiren Doç. Dr. Dağ, sanatçı Ebru Gündeş'in dahi anevrizması olduğunu kanaması olduğu zaman öğrendiğini, o yüzden de Avrupa'da olduğu gibi Türkiye'de de Check-Up'larda beyin damarlarına bakılmasının zorunlu hale getirilmesi gerektiğini belirterek, '' Felç sonrası hasta 3-4 yıl yatalak olarak kaldığı düşünüldüğünde buna bakmak, bakıcı tutmak, maddi-manevi yükü, devlete ilaç yükü gibi çok külfetli bir süreç yaşanıyor. Bundan dolayı bu süreçler yaşanmadan erken teşhis ve tanı ile koruyucu tedaviler uygulanıp hastanın felç geçirme noktasına gelmesi engellenmelidir'' dedi.

HER 3 DAKİKADA BİR KİŞİ FELÇ GEÇİRİYOR!
Bu alanda yayınlanan istatistiklerin giderek arttığını ve Dünya Sağlık Örgütü'ne bağlı Dünya İnme Organizasyonu'nun en son yayınladığı verilere göre şu anda bile dünyada yaşayan her 6 kişiden birinin felç geçirdiğini bunun da her 3 dakika da bir olarak gerçekleştiğini aktaran Türkiye Nöroloji Birliği II. Başkanı Prof. Dr. Şerefnur Öztürk, Kardiyovasküler hastalıkların şu anda dünyada sakat bırakan hastalıklar arasında birinci, ölüme sebep olan hastalıklar arasında ise ikinci sırada yer aldığını ifade etti.

FELÇİN NEDENLERİ
''İnmeye neden olan faktörlerden çoğu değiştirilebilir faktörlerdir ve hipertansiyon, sigara, kalp hastalığı, şeker hastalığı, alkol, yetersiz sebze meyve tüketimi, yetersiz fiziksel aktivite, şişmanlık, uyku bozuklukları olarak sıralanabilir'' diyen Öztürk, bu faktörlerin giderilebilmesinin inme sıklığını yüzde 50'ye varan oranlarda azalttığını söyledi.

Yukarıda belirtilen faktörlere sahip olmanın felç geçirme olasılığını yükselttiğini ve kişiyi bir nevi aday konumuna soktuğunu söyleyerek, ''Felç ani görme kayıpları, baş dönmesi, dengesizlik, hafızada bozukluk olarak da karşımıza çıkabilmektedir. İnme öncesi geçici iskemik atak denilen ve bu belirtilerin kısa süreli ortaya çıkıp düzelmesini takip eden ataklar da olabilmektedir. Bu nedenle geçici belirtilerin de ciddiyetle takip edilmesi gerekmektedir.'' diyen Prof. Dr. Öztürk öncü belirtileri ise şöyle sıraladı; ''24 saatten daha kısa süren kuvvet kaybı, konuşma bozukluğu, vücudun belli bir bölümünde uyuşma, görme kaybı, dengesizlik, bilinç kaybı''

İLK 3 SAAT ÇOK ÖNEMLİ
Kişinin bu tarz belirtileri hisseder hissetmez her hangi bir sorun aramadan, evde kendi kendiliğinden geçmesini beklemeden olabildiğince en yakın sağlık kuruluşuna gitmesini ve damar açıcı işleme tabi edilmesi gerektiğini ifade eden Öztürk, aksi takdirde 3 saat içinde hastaneye ulaştırılıp tedavi uygulanmaması halinde ise hastane da büyük ölçüde sakatlık ve hatta ölüme sebep olabileceğini söyledi.

TÜRKİYE FELÇ SAKATLIKLARINA HAZIRLANSIN!
''10 yıl içinde her aileden bir kişinin felç geçirecek'' iddiasına net bir cevap vermek için oturup hesaplama yapmanın gerektiğini söyleyen, ancak şu anda her sene 250 bine yakın felçli hasta ortaya çıktığını varsayıp, bunu göz önünde bulundurduğumuzda bu rakamın mümkün olabileceğini belirten Doç. Dr. Yakup Krespi, inmenin her yaşta ortaya çıkabilen ve kadınlarda daha fazla görülen bir hastalık olduğunu ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü;

''İnmelerin yüzde 15'i beyin kanamaları, yüzde 80-85'i ise damar tıkanıklarından meydana geliyor. Yaşlanmakta olan bir ülkeyiz bu ülkede o yüzden önümüzdeki yıllarda en büyük sorunu sıklık açısından felç olacaktır. Dolayısıyla bu ülkenin bu soruna, tedavisine ve yarattığı sakatlıkların da bakımına hazırlanması lazım... Çünkü bu hastalık yalnız ölümcül bir hastalık olmakla kalmayıp çok ciddi sakat bırakıyor... Sakatlıkta uzun yıllar süren bir hastalık bu da tüm aile ve hasta açısından ciddi sıkıntılar yaratan süreç...''

O yüzden akıllara dahi getirilmek istenmeyen bu hastalık sağlıksız beslenme, genetik faktörler, yüksek tansiyon, hareketsiz yaşam, sigara ve alkol kullanımı ile kalp rahatsızlıkları yüzünden her yıl giderek artıyor...

Koruyucu tedavi yöntemleri ile alınmayan önlemler sonrası beyin damarlarında oluşan tıkanmalar ile birlikte meydana gelen inmeler sonucunda çok uzun süren tedavi süreçleri hem hastayı, hem de ailesini yıpratıyor.

Dünyada sakat bırakan hastalıklar kategorisinde felç birinci sırayı alırken, ölümlü hastalıklar da ise ikinci sırada yer alarak her iki ihtimalde de ne kadar tehlikeli olabileceğini gösteriyor...

10 YIL İÇİNDE HER AİLEDEN 1 KİŞİ FELÇ GEÇİRECEK!
Dünya Sağlık Örgütü'nün yayınladığı verilere göre Türkiye'de her yıl tahmini 130 bin kişi felç geçirirken, sağlık örgütünün verilerini değerlendiren Dr. Köksal Holoğlu ise felç ile ilgili çok çarpıcı bir iddiayı gündeme taşıdı.

Türkiye için hiç kimsenin bilmediği ilginç rakamların olduğunu öne süren Holoğlu, Dünya Sağlık Örgütü'nün yayınladığı veriler ile ülke yaşlı nüfusu göz önünde bulundurulduğun da önümüzdeki 10 yıl içinde Türkiye'de her aileden bir kişinin felç geçireceğini iddia etti.

10 Şubat 2013 Pazar

FELÇLİ - FELÇ TEDAVİSİ - FELÇLİLER İÇİN UMUT

FELÇLİ - FELÇ TEDAVİSİ - FELÇLİLER İÇİN UMUT
Türkiye'nin ilk, dünyanın ise 4. en yüksek teknolojili rehabilitasyon merkezini kurdu, felçli hastalara umut oldu. Getirdiği bir birinden farklı yüksek teknolojili robotlar ile geçirdiği felç sonrası uzun yıllar tekerlekli sandalyeye mahkum hayatlarını sürdüren hastaları ayağa kaldırıp mucizeler gerçekleştirdi...


Türkiye onu 2011 yılında uğradığı silahlı saldırı sonucu başından yaralanan ve kısmi felç geçiren İbrahim Tatlıses'in tedavi sürecinde tanıdı...

Tedavi olmak için Almanya'ya giden İbrahim Tatlıses'i Türkiye'de de tedavi edebileceğine ikna ederek, geri dönmesini sağlamış ve yaklaşık 4 ay boyunca evinden uzak, gece gündüz ekibi ile birlikte Tatlıses'e üst üste fizik ve rehabilitasyon seansları uygulayarak, ünlü sanatçıyı tedavi sonrası gören herkesin çok şaşırdığı bir başarıya imza atmıştı.

Tatlıses'in tedavisi süreci, tek başına bir tedavi sürecinden ziyade Türk halkının fizik tedavi ve rehabilitasyon alanında kullanılan en son teknoloji ürünü robotları da tanımasına vesile olurken, bu tarz rahatsızlıkları bulunan hastaların tedavi süreçlerini sorgulamalarına, hastane ve kliniklerin de ekipmanlarını tekrardan gözden geçirmelerine neden olmuştu...

Tatlıses'in tedavi süreci ile adından sıkça söz ettiren Dr. Köksal Holoğlu, fizik tedavi ve rehabilitasyon alanında Türkiye'yi ilkler ile buluşturmaya devam ederken, ROMATEM bünyesinde kurduğu Türkiye'nin ilk, dünyanın ise 4. en yüksek teknolojili, rehabilitasyon kliniğinde son teknoloji kol, omuz, bacak ve çocuk robotları ile felçli hastaların umutlarını yeşertmeye devam ediyor ve felcin tedavisi olmayan bir hastalık olmadığını gösteriyor.

EVİNE FİZYOTERAPİST ÇAĞIRANLARA FELÇLİ HASTALARA UYARI!
Fizik tedavi ve rehabilitasyon noktasında Türkiye'nin geldiği son noktayı değerlendiren ve kullanılan teknolojiler hakkında bilgi veren Holoğlu, rehabilitasyon desteği ile felcin tedavi edilebilecek bir hastalık olduğunu belirterek, evlerine fizyoterapist çağıran hastaları da uyarıyor...

Eve çağrılan fizyoterapistlerin çoğunun gerçekte fizyoterapist olmadığını belirten Holoğlu, evde uygulanan fizyoterapinin de tek başına etkili olamayacağını savunuyor...

FELÇLİ HASTALARDA REHABİLİTASYON KOMPLEKS BİR HİZMET!
Hastaların önemli bir kısmının evlerine haftanın belli günlerinde, farklı kamu kuruluşlarında çalışan fizyoterapistleri çağırıp onların gösterdiği belli egzersiz hareketleri ile tedavilerini sürdürdüğünü belirten Holoğlu, 'Burada biz her şeyi durduruyoruz ve mesaj vermek istiyoruz' diyerek sözlerini şöyle sürdürdü;

''Topluma diyoruz ki kesinlikle eve fizyoterapist çağırılarak rehabilitasyon hizmetleri gerçekleştiremezsiniz... Rehabilitasyon hizmetleri tamamıyla kompleks bir hizmettir. Sadece fizyoterapiste bağlı bir hizmet asla değildir. Rehabilitasyon hizmeti bir hekimin başkanlığı altında fizyoterapist, konuşma terapisi, hidro terapist gibi birçok rehabilitasyon hizmetleri içerisindeki sağlık çalışanlarının beraber yürütecekleri bir sağlık hizmetidir ve bu sağlık hizmeti evde değil bir klinikte yürütülmelidir. Bu klinikler ise eski usul basit rehabilitasyon araçları ile değil dünyada artık son 50 yıldır rehabilitasyon üzerine yapılan ARGE'ler sonucunda üretilmiş insan sağlığına çok etkili robotik teknolojilerin ve cihazların desteğiyle yapılmalıdır. ''

FELÇLİ HASTALAR İÇİN TÜRKİYE'NİN İLK ROBOTİK REHABİLİTASYON MERKEZİ
Bu düşünce ile yola çıkan Holoğlu, Türkiye'nin ilk Robotik Rehabilitasyon Merkezi'ni kurarak Türkiye'yi bu alanda Avrupa ve Amerika ile aynı noktaya taşımış... En son teknoloji ürünü cihazlar ile donatılarak birbirinden farklı yöntemlerin uygulanıp tüm rahatsızlıklara cevap verilebildiği merkezde, yürüme robotu, kol ve parmak robotu, bacaklardaki dolaşım bozukluğu için basınç sistemi, skolyoz değerlendirme sistemi, bel ve boyun fıtıklarının tedavisinde kullanılan traksiyon yöntemi, bel, boyun, kol ve bacak ağrılarının tedavilerinde kullanılan lazer yöntemi, kol ve bacaklardaki tendinit, topuk dikeni ve ayak tabanı ağrılarının tedavisi için ultrasonik şok dalgaları yöntemi, bel ve boyun ağrılarının yanı sıra, spor sakatlanmaları ve vücut direncinin düşmesinde kullanılan manyetik alan tedavisi, yürüyemeyen erişkin ve çocukların tedavisinde suyun iyileştirici gücünden faydalanıldığı hidroterapi havuzu gibi bir çok yöntem yer alıyor.
Merkezde ayrıca hem çocuk hem de erişkin felçli hastaların tedavisinde kullanılan elektronik denge sistemleri, hareketli panel bar, kafes sistemli ve askılı yürüme seti gibi yeni tedavi yöntemleri de bulunuyor.

FELÇ TEDAVİSİNDE 1-2 SENEDE ALINAMAYAN SONUÇ, 1-2 AYDA ALINABİLİYOR
En son geliştirilen yüksek teknolojili robotları Türk hastalar ile ilk defa kendilerinin buluşturduğunu söyleyen Holoğlu, yüksek teknolojili robotlar ile gerçekleştirilen rehabilitasyon ve fizik tedavinin entegre bir şekilde yürütüldüğü hastalarda eski usul sistemlerle 1-2 senede alınamayan sonuçların 1-2 ay gibi çok kısa zaman dilimi içerisinde alınabildiğini ve çok ciddi hasta mutlulukları görmeye başladıklarını belirtti.

ROBOTLAR İLE BEYİNE YENİ SİNYALLER YOLLANIYOR
Hayatının herhangi bir bölümünde geçirdiği beyin felci, nörolojik bir problem, trafik kazası veya her hangi bir kaza sonrasında yürüme yeteneğini, kollarını kullanma yeteneğini kaybetmiş kişilerin bu fonksiyonlarını tekrardan kazanmaları için robotlar yardımıyla hastaya göre bir birinden farklı tedavi yolları geliştirdiklerini söyleyen Holoğlu, robotlar yardımıyla kasların yeniden çalışmasını sağlayıp beyine yeni figmentler göndererek, beynin de kesilen o sistemi tekrardan oluşturmasını sağladıklarını belirtti.

TÜRKİYE'DE İLK! FELÇLİ ÇOCUK YÜRÜME ROBOTU...
Klinik kullanımı ve insan sağlığına faydası bilimsel çalışmalarla ispatlanmış olan teknolojileri ROMATEM bünyesinde Türkiye'ye getirdiklerini belirten Holoğlu, bünyelerinde kol, omuz ve bacak robotlarının yanı sıra Türkiye'de şu anda hiçbir merkezde olmayan, çocuk hastalar için robotik yürüme sisteminin de bulunduğunu belirterek, bu cihazlar sayesinde uzun yıllar yatağa mahkum bir şekilde hayatını sürdüren hastaların başkasına bağımlı olmadan hayatlarını sürdürmelerini hedeflediklerini söyledi.

BEL BOYUN FITIĞI
BEL BOYUN FITIĞI

BEL VE BOYUN FITIĞINA UZAY MODELİ TEDAVİ
Yürüme, omuz kol ve parmak robotlarının dışında ağrı tedavisine yönelik Amerika'dan yeni cihazlar ve lazerler getirdiklerini de belirten Holoğlu, özellikle ameliyatlar ile geçmeyen bel ve boyun bölgelerindeki ağrıları ve fıtıkları ameliyatsız tedavi edecek olan, uzay modeli esas alınarak yapılan çalışmalarda, astronotların yer çekiminin olmadığı bir ortamda omurgalarının üzerindeki basıncın azaldığı, disk aralığının genişlediği ve bel ağrılarının rahatladığının gözlenmesi üzerine geliştirilen Spinal Dekompresyon cihazını da bünyelerine kattıklarını dile getirerek bu cihaz sayesinde bel ve boyun fıtığı tedavilerinde de çok fazla iyi sonuç aldıklarını ifade etti.

FELÇLİ HASTASI BULUNAN AİLELERE ÇAĞRI!
Dünyada rehabilitasyon tıbbı içerisinde artık robotik teknolojiler ve yüksek teknolojilerin kullanılmaya başladığını belirten Holoğlu, Bu robotik teknoloji ve yüksek teknolojilerin fizyoterapiyle kombine edildiği bir fizik tedavi ve rehabilitasyon hizmetinin gerçekleştirildiği kliniklerde gerçekten çok iyi ve dramatik sonuçlar alındığını dile getirerek, '' Ailesinde felçli bir insan bulunan ve doğuştan böyle bir hastası olan kim varsa Türkiye'de mutlaka rehabilitasyon desteği almasını istiyoruz'' dedi...

İBRAHİM TATLISES İLE DOĞRU BİR MESAJ VERİLDİ

UZAY TEKNOLOJİSİ İLE FELÇ TEDAVİ ROBOTU
UZAY TEKNOLOJİSİ İLE FELÇ TEDAVİ ROBOTU

İbrahim Tatlıses'in uzun tedavi sürecinin basın ve kamuoyu tarafından dikkatle takip edilmesinin bir avantaj yarattığını ve bu sayede topluma rehabilitasyon noktasında çok doğru mesajların iletildiğini ifade eden Holoğlu, Tatlıses'in tedavi süreci ile halkın Türkiye'de rehabilitasyon hizmetlerinin geldiği son noktayı net bir şekilde gördüğünü ve bu alanda artık robotik teknolojilerin de kullanıldığını öğrendiğini belirtti.

Holoğlu, Tatlıses'in tedavi sürecinin halka verdiği doğru mesaj ile birlikte, eve çağrılan fizyoterapist sayısında azalma meydana gelirken, bu tarz tedavilerin yürütüldüğü kliniklerinde kendilerini yenilemeye başlamasına vesile olduğunu ifade etti.

REHABİLİTASYON YATIRIMI TEŞVİK EDİLMELİ
Türkiye'de maalesef yeteri sayıda rehabilitasyon kliniği olmadığını ve ROMATEM olarak İstanbul'da rehabilitasyon hastaneleri açmak istediklerini dile getiren Holoğlu, Sağlık Bakanlığı tarafından 2008 yılında çıkarılan mevzuattaki planlamaya sitem etti... Holoğlu,çıkartılan mevzuatta yer alan planlamaya göre bu alanda yeni hastane açılmasının yasaklandığını belirterek, şu sözler ile bu konuya açıklık getirdi;

''Planlamada nüfusa düşen doktor sayısına göre parametre oluşturulmuş, ama doktor sayısı doğru bir parametre değil, asıl tesise bakmak gerekiyor. Ancak bu böyle yapılmamış ve sağlık sistemimizde rehabilitasyon maalesef ıskalanarak, en geri ve yetersiz olduğumuz bir alana dönüşmüş. O yüzden Sağlık Bakanlığı bu hatayı düzelterek mutlaka rehabilitasyon hastanesi açılması konusunda yatırımcıyı teşvik etmelidir. Çünkü bu tarz hastaneler ekonomik anlamda rantabl olmadığı için zaten yatırımcı bu alana pek yanaşmıyor, tüm bunlara rağmen yatırım yapmak isteyenlere de bu tarz engeller çıkartılırsa tümden imkansız hale dönüşür''

SEVK VERİLMEMESİ HASTALARI PERİŞAN EDİYOR
Hastane açacak yer bulamamaktan şikayet eden Holoğlu'nun diğer bir sıkıntısı ise rehabilitasyon hizmeti alması gereken hastalara sevk verilmemesi...

Özellikle Samsun ve Kocaeli'nde bu sıkıntıyı çok sık yaşadıklarını dile getiren Holoğlu, ''Hastaların bu tarz hizmetten yararlanabilmesi için sevk almaları gerekiyor ama maalesef verilmiyor. Oradaki hekimler bu yönde karar veriyor ve hastalar mağdur ediliyor. Cihazların pahalı oluşundan kaynaklı maliyetlerde yüksek olduğu için vatandaş sevksiz bu hizmetlerden yararlanamıyor ve üzülüyor. Bize gelen ve durumu müsait olmayan hastalardan, bizde travmatize olmasınlar diye ücret almadan tedavi gerçekleştiriyoruz ama bu sorunun da bir an önce çözülmesi gerekiyor'' dedi.

TÜRKİYE'DE 6 İL ULUSLAR ARASI REHABİLİTASYON ÜSSÜ OLABİLİR
Türkiye'nin deniz, kum ve güneş turizminde artık doygunluk noktasına ulaştığını, yeni gelir kapısının sağlık turizmi olacağını ifade eden Holoğlu, coğrafi yapısından, ikliminden ve çeşitli kültürlerinden ötürü Ortadoğulusundan Avrupalısına, Afrikalısından Asyalısına bir çok milletten ve kültürden insanların Türkiye'de kendine özgü bir şeyler bulabildiğini belirterek, ''Biz oluşumdan kaynaklı var olan coğrafi ve kültürel özellikler ile entegre yatırımlarımızı yönlendirebilirsek, önümüzdeki 5 yıl içinde İstanbul, Samsun, İzmir, Antalya, Bursa ve Afyon olmak üzere bu 6 şehrimizin 'uluslararası rehabilitasyon üssü' haline dönüşebileceğine inanıyorum.'' dedi.

FELÇLİ HÜSEYİN ÇIPLAK
FELÇLİ ADAM 3 YIL SONRA YÜRÜMEYE BAŞLADI
Samsun'da 3 yıl önce düşüp beli ve ayağı kırılan ve kendi kendine tedavi uygulamaya çalışan Hüseyin Çıplak'ın imdadına Romatem Hastanesi yetişdi.

Gerçekleştirilen tedavi ve uygulamalardan sonra yeniden hayata döndüğü belirten Hüseyin Çıplak, "Üç yıl önce ağaçtan düşmüştüm. Belim ve bacağım kırılmıştı. Ameliyat olduktan sonra alçı uygulandı. Ancak, bacağımdaki alçı tutmadığı için yeniden ameliyat oldum. Ancak yürüyemedim. Evde kendi kendime tedavi uygulamaya başladım.Tavana astığım iple ayağımı güçlendirmek istedim. Ama fayda etmedi. Romatem Hastanesi benim bu halimi duymuş, beni evimde ziyarete geldiler ve hastanemizde seni tedavi etmek istiyoruz dediler. Sağ olsunlar, beni köydeki evimden ambulansla alıp hastaneye getirdiler. Burada fizik tedavi uygulaması yapıldıktan sonra ayağıma topuk destekli yürüme aparatı takıldı, yürümeye başladım. Normal işlerimi görüyorum. Şükürler olsun." dedi.